Zamanın ve mekanın yokolduğu,
Sadece varolduğumu duyumsadığım,
Taş gibi donup kalmak deyimini hücrelerime kadar hissettiğim,
Her zaman bastığım yerin ayaklarımın altından kayışını farkettiğim,
Bir AN...
Büyük bir çatırdama sesi, sallanan duvarlar, arkasından kızımın çığlığı, kendimizi koridora atıp birbirimize sarılmamız, sokak kapımızın kendiliğinden açılması ve apartmandan gelen çığlıklar...
Ve bir an’da kendimizi sokağa atmamız...
Yaşanan dev felaketler karşısında insanın kendisini ne kadar etkisiz hissettiğini çok kereler okudum, yazdım, izledim, dinledim. Ama anlamak başka bir şeymiş. 30 Ekim 2020 Cuma saat: 14.51 itibari ile anladım diyebiliyorum ve bu an’ı yaşam defterime kaydediyorum.
Judith Malika Liberman’ı çok severim. Şu anda Türkiye’de yaşayan Fransız bir hikaye anlatıcısı, yazar ve öğretmen. Anadolu masallarını derleyip kendine has bir üslupla dillendiriyor. Bugün sosyal medya mesajında paylaştığı “ Serçe ile Tilki " masalı duygularımın tercümanı oldu.
“ Ormanda yaşayan minik bir serçe dünyayı çok seviyordu. Sabahtan akşama kadar ağaçtan ağaca neşe içinde uçarak sevgisini gösteriyordu. Bir gün yaşadığı ormanda şiddetli bir fırtına koptu, gök gürledi, şimşeklerle yırtılan toprak titredi. Bütün hayvanlar korkarak, saklanmak için yuvalarına kaçıştılar.
Minik serçe dışarı çıkıp boylu boyunca yere uzandı ve incecik bacaklarını göğre doğru kaldırdı. Koşarak yuvasına yetişmeye çalışan bir tilki serçeyi fırtınanın ortasında yere yatmış halde görünce ne yaptığını sordu :
“ Tilki kardeş, görmüyor musun, göğün bu fırtınada kopup bunca varlığın üzerine düşerek herkesi ezmesinden korkuyorum, bu yüzden bacaklarımla göğü itip dünyamızı koruyorum."
diye cevap verdi serçe.
Bunu duyan tilki, bir an için fırtınanın korkusunu bile unuttu ve gülmeye başladı :
“ Gök nerede sen nerede? Bu minik bacaklarınla mı gökyüzünün yere düşmesini engelleyeceksin? "
Serçe tilkiye hiç alınmadan itmeye devam etti.
“ Tilki kardeş haklı olabilirsin ama ben elimden geleni yaparım. Kalbim, bu kocaman dünyayı sevecek kadar büyükse neden bacaklarım onu koruyacak kadar güçlü olmasın ki? "
dedi."
3 yaşındaki Elif bebeğin, 4 yaşındaki Ayda bebeğin, 15 yaşındaki Günay’ın, 16 yaşındaki İnci’nin yaşadığımız depremden saatler sonra tonlarca ağırlıktaki toprağın altından yaşama yeniden merhaba diyen seslerini duymamız, masaldaki serçenin dillendirdiği gibi üzerinde yaşadığımız koca dünyayı sevgimiz ile yeniden varediyor olacağımızı bize gösteriyor.
İyi ki doğdun Elif,
İyi ki doğdun Ayda,
İyi ki doğdun Günay,
İyi ki doğdun İnci,
İyi ki doğdun İzmir,
İyi ki doğdun İnsan,
Yeni Dünya düzenine hoşgeldiniz...
Yaşadığımız deneyimlerin farkına vararak değişmeye, dönüşmeye ve harekete geçmeye dair atacağımız her adım, felaket anlarında ortaya çıkan Birlik, Beraberlik, Yardımlaşma, İşbirliği ve Dayanışma değerlerimizin hayatımızın içinde her daim sürekliliğini sağlayacak bir ışık olacaktır.
#GEÇMİŞOLSUNİZMİR