Hazine Sandığımdaki Taşlar

Hazine Sandığımdaki Taşlar

Amerikalı yazar ve doktor Bernie Siegel’ın, geçen hafta dinlediğim bir konferansında dile getirdiği;

 

“ Canını kurtarmaya çalışan kaybeder; canını kaybetmeyi göze alan, onu kurtarır."

 

sözü beni bir süre üzerinde düşünmeye sevk etti.

 

Adına yaşam dediğimiz ve bir süre ile sınırlandırılan varoluş sürecimizde, doğduğumuz an itibariyle, arkamızdan bir atlı kovalıyormuşcasına hep bir şeylerin peşinde koşar, bir şeyleri yakalamak için uğraş verir dururuz. Ve ne yazık ki, bu telaşın sebebini hiç bir zaman tam olarak anlayamayız. Yaptığımız her şeyi, hayatta kalmak adına diyerek kendimizi avutmayı tercih ederiz.

 

 

“ Fransa Kamu Yönetimi Okulu Profesörlerinden A.Valec, Amerikalı büyük şirketlerin üst düzey yöneticilerine etkili zaman yönetimi konusunda ders vermesi için davet edilir.

 

Elit yöneticiler sıralarında oturmuş, ünlü profesörün ağzından düşecek her kelimeyi yazmak için beklerken, yaşlı profesör yavaşça her yöneticinin tek tek gözlerine bakar ve nihayet “ bir deney yapacağız " der.

 

Masanın altından bir kavanoz çıkarır. Kavanozun içine, yine masanın altından çıkardığı tenis topu büyüklüğündeki taşları dikkatli biçimde koymaya başlar. Kavanoz ağzına kadar dolupta daha fazla taş alamayınca;

 

“ Kavanoz doldu mu? " diye sorar.

 

Salondaki herkes birlikte;

 

“ Evet ! " diye bağırır.

 

“ Sahi mi? " diye karşılık verir profesör. Masanın altından biraz çakıl taşı çıkarır. Kavanozu önce sallayıp daha sonra içine çakıl taşlarını koyar. Kavanozu tekrar sallar. Böylece küçük taşlar büyük taşların arasında kendilerine yer bulur. Ve aynı soruyu bir kez daha sorar :

 

“ Kavanoz şimdi doldu mu? "

 

Yöneticiler, profesörün ne yapmak istediğini yavaş yavaş anlamaya başlamıştır. İçlerinden biri soruyu ;

 

“ Herhalde hayır ! " diye cevaplar.

 

“ Güzel!" der profesör ve masanın altından bu defa biraz kum çıkarır. Kumu kavanoza boşaltmaya başlar. Kumlar büyük taşlarla çakıl taşları arasındaki boşlukların hepsini doldurur. Sorusunu bir kez daha sorar :

 

“ Kavanoz doldu mu? "

 

Yöneticiler hep bir ağızdan ;

 

“ Hayır ! " diye bağırır.

 

Bir defa daha :

 

“ Güzel ! " der profesör ve masanın altından bir sürahi su çıkarır ve kavanozu ağzına kadar su ile doldurur. Kavanozun artık tamamen su ile dolduğu söylenebilir.

 

Profesör salona dönüp sorar :

 

“ Bu deneyden çıkarmamız gereken büyük hakikat nedir? "

 

Bir yönetici elini kaldırır ve çıkardığı dersi özetler :

 

“ Programımız ne kadar dolu olursa olsun, gerçekten gayret ederseniz o programa birkaç toplantı ve görev daha ilave edebilirsiniz."

 

“ Hayır ! " der profesör. Bu deneyin bize öğrettiği şey şudur :

 

“ Eğer büyük taşları önce koymazsanız, bir daha asla koyamazsınız."

 

Salona bir sessizlik çöker. Tüm yöneticiler profesörün sözleriyle ne anlatmak istediğini tam olarak anlamışlardır.

 

Sonra konuşmasına devam eder :

 

“ Sizin hayatınızdaki büyük taşlar ne? "

 

 

Ben de tam bu noktada kendime bu soruyu soruyorum :

 

“ Zuhal, senin için hayatındaki büyük taşlar ne? "

 

Ve şu anki bilincimle, yaşadıklarım, deneyimlediklerim ve öğrendiklerim sonrasında, 4 kelime ile özetliyorum.

 

“ SAĞLIK, SEVGİ, PAYLAŞIM VE MUTLULUK "

 

 

“ Yaşama saygı duy ve hayatı önemse...

 

Sizin çikolatalı dondurmanız nedir?

 

Bırakın buna kalbiniz karar versin. Kalpten yaşanan sihir gerçekleşir "

    

                                                                                                 BERNIE SIEGEL




Sosyal Medyada Paylaş



Siz Hala Profesyonel Destek Almıyor musunuz?

Size Nasıl Yardımcı olabilirim?

" Değişimin sırrı, tüm enerjini eskiyle savaşmak yerine yeniyi yaratmak için odaklanmandır." -Socrates

Hadi bu sırrı birlikte keşfedelim...

İLETİŞİM

Hayallere doğru bir yolculuğa çıkmaya var mısınız?