Masalların Büyülü Dünyasından 100 Maymun Fenomenine...

Masalların Büyülü Dünyasından 100 Maymun Fenomenine...

Judith Malika Liberman ile tanıştığım günü büyük bir keyif ve neşe ile hatırlıyorum. Kitabın ilk sayfasını açtığım anda, çocukluğumun gizemli ve büyülü koridorları arasında gezerken bulmuştum kendimi.

 

İçimdeki çocuğun sesini duyduğum an dün gibi gözümün önünde. O kadar neşeli ve mutlu ki. Kulağıma çocukluğumun masallarını fısıldıyor. Ben de kendimi o masalların içine bırakıyor ve bir film şeridi gibi gözümün önünden akışını izliyorum. Önce, kocaman çınar ağaçlarının arasında bir tavşan kovalıyorum, sonra o tavşan küçücük bir deliğin içinden geçiyor ve beni içinde şırıl şırıl derelerin aktığı, yemyeşil çiçeklerle bezenmiş, çam ve çınar ağaçları ile donanmış, çocukların içinde cıvıl cıvıl oynadığı bir köy meydanına getiriyor. Bir bakıyorum karşımda Fareli Köyün Kavalcısı. Ben de takılıyorum peşine. Köy köy, şehir şehir, ülke ülke geziyorum. Her gittiğim yerde yeni bir arkadaş ediniyorum. Kül Kedisi, Pamuk Prenses, Hansel ve Gretel, Kırmızı Başlıklı Kız, Peter Pan, Uyuyan Güzel, Keloğlan ve daha niceleri en yakın arkadaşlarım oluyor.

 

Amerikalı bilim kurgu ve fantezi yazarı Brandon Sanderson :

 

“ Bir masal size ne düşüneceğinizi söylemez, ama size üzerine düşünülecek sorular verir."

 

diyerek masalların yüzyıllardır hayatımızda nasıl varolduklarının cevabını verir ve her çocuğun yaşamı, sorular sorarak öğrendiğini bir kez daha hatırlatır hepimize.

 

Masallar bizi hazır cevaplardan uzak olmaya, birlikte yola çıkmaya, merak etmeye, hissetmeye ve hayal kurmaya davet eder.  

 

Birlikte masal dinlemek bağlarımızı kuvvetlendirir, dünyaya değişim getirme gücümüzü artırır.

 

“ Başka bir dünyayı mümkün kılmak, birlikte hayal etmekle başlar." diyerek bizi hayallerimize doğru bir yolculuğa çıkarır.

 

100 Maymun hikayesini çoğumuz bir yerlerden duymuşuzdur. Hikaye, kuzeydeki bir Japon Adası’da maymunlar üzerinde yapılan bir araştırmaya dayanmaktadır. Bir toplulukta yeter sayıda birey yeni bir fikri veya davranışı benimsediğinde, orada bu yeni farkındalığın dışsal bir deneyimle bağlantısı olmaksızın zihinden zihine aktarıldığı büyük bir ideolojik yenilik oluşur ve ardından topluluktaki tüm bireyler kendiliğinden bunu benimser. Yeteri kadarımız bir şeyin doğru olduğuna kanaat getirirse, bu herkes için doğru hale gelir. Tıpkı yüzyıllardır dilden dile aktarılan masalların tüm insanlık üzerinde bıraktığı etki gibi.

 

1952 yılında Koshima Adası’nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakırlar. Bu adanın maymunları da tadından hoşlanır ama yiyeceklerin kumlu olması hiç hoşlarına gitmez. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam ederler.

 

Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm bulur. İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl etmiştir. Bu buluşunu annesine öğretir. İmo’nun  arkadaşları da patatesleri yıkayarak yemeyi öğrenir ve kendi annelerine de öğretirler. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, maymunlar arasında yavaş yavaş yayılır.

 

1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patatesleri yıkamayı öğrenirler. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanır. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam eder. 1958’in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey olur. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş olur.

 

Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılır. İşte o an her şey değişir. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlar. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi bir devrim yaratmıştır.

 

Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamalarıdır. Yeni bir düşünce ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından benimsendiği an, bu yenilik , mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine aktarılabildiğini ortaya çıkarmıştır.

 

“100 Maymun Fenomeni", Duke Üniversitesi’nden Dr. J.B.Rhine tarafından değişik deneylerle de tekrarlanır. Sonuç her seferinde aynıdır.

 

Yeni bir düşünce toplumda sadece belirli kişiler tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece onları ilgilendirir ve büyük bir değişime yol açmaz. Fakat bilen kişiler kritik sayıya ulaşırlarsa, toplumdaki ortak bilinç bir anda değişime uğrar. Bu davranış biçimi ya da düşünce şekli, herkes tarafından uygulanır ve düşünülür.

 

Son zamanlarda dünyada çok kötü olaylar yaşanmasına karşın, bunlara dur demeye çalışan insanların sayısı yeterli olmuyor. Toplumun çoğu “Bir kişiyle mi değişecek?" yanılgısı yüzünden bir şey yapmamaya devam ediyor, devam ediyoruz.

 

Belki de sadece sizin düşünce yapınızı ve davranışlarınızı değiştirmeniz, bir kelebeğin kanat çırpması gibi dünya çapında pozitif bir fırtınaya sebep olabilir.

 

Yüzüncü maymun belki de sizsiniz...




Sosyal Medyada Paylaş



Siz Hala Profesyonel Destek Almıyor musunuz?

Size Nasıl Yardımcı olabilirim?

" Değişimin sırrı, tüm enerjini eskiyle savaşmak yerine yeniyi yaratmak için odaklanmandır." -Socrates

Hadi bu sırrı birlikte keşfedelim...

İLETİŞİM

Hayallere doğru bir yolculuğa çıkmaya var mısınız?