Anne olduğumu duyumsadığım an, Zeynep’in karnımdan çıkarıldıktan sonra bana gösterilen haliydi. Aklıma ilk gelen şey doktoruma bakıp, “sağlıklı mı?" diye sormak olmuştu. Bunu bana söylettiren o zamana kadar yeni doğan bir bebeğe dair duyduğum, öğrendiğim ve bildiğim bilgilerden farklı şeylere tanık olmamdı. Yeni doğan bir bebeğin cildinin rengi pembe olurken benim bebeğimin rengi mora çalan bir kırmızıydı; ağlaması da daha önce duyduğum bebek ağlamalarına hiç benzemiyordu.
Oysa ki doktorumun tepkisi muhteşemdi;
“Gayet sağlıklı bir bebeğin oldu, gözün aydın! sesi de ortalığı çınlatıyor hani; şarkıcı mı olacak acaba?"
Geçmişe dönüp baktığımda yeniden öğrenmeye dair ilk deneyimimi kızımın bana kazandırdığını görüyorum.
Öğrenme öyle bir şey ki, insanı büyüten, geliştiren, değiştiren, dönüştüren bir sihre sahip.
Öğrenme üzerine araştırmalar yapan bilim insanları, “nasıl ve ne şekilde öğreniyoruz?" sorusunun karşılığı olarak şöyle bir yanıt buluyorlar:
“İnsan insana etkileşimle öğreniyoruz..."
Öğrenmede bir numaralı faktör; diğerlerine öğreterek öğrenme.
İşte bu noktada şunu düşünmeden edemiyoruz; kimse bireysel çıkarlarını gözeterek gelişemiyor. Gelişim paylaşarak, dayanışarak, “Biz" olarak, bütüne hizmet ederek gerçekleşiyor. Öğrenirken bütünleniyoruz. Bütünlüğümüzü hatırlıyoruz. Biribirimize görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu, büyük bir resmin parçası olduğunuz hatırlıyoruz. Öğrendiklerimizi içselleştirmenin yolu, bilgimizi diğerleriyle paylaşmaktan geçiyor. Böylece birbirimizden ayrı olmadığımızı anlıyoruz. Böylece rekabetin, birbirimizle yarıştırılmanın, kıyaslamanın anlamsızlığını fark ediyoruz.
Bu bakış açısı çerçevesinde şunu söyleyebiliriz;
Yeni çağın insanı olarak bizler, ne kadar bildiğimizden değil, ne kadar yapabildiğimizden sorumluyuz.
Yeni çağın insanı olarak hepimiz ne kadar öğrendiğimizden değil, ne kadar paylaşabildiğimizden sorumluyuz.
Helen Tupper ve Sarah Ellis, Harvard Business Review’da yayınlanan “Öğrenmeyi Günlük Rutinizin Bir Parçası Haline Getirin " isimli yazılarında öğrenme kavramına, yeni çağın insanının penceresinden bakarak yaklaşırlar.
“Öğrenme kapasitemiz, kariyelerimizde adeta alışveriş yaptığımız bir para birimi haline geldi. Bir zamanlar bir işi, işte öğrenmeye çalışırken artık öğrenmenin kendisi iş haline geldi. Uyum sağlayabilen ve ileriye yönelik öğrenen kişiler, kuruluşlar için çok değerliler. Kişisel öğrenimimize yatırım yaptığımızda, kariyer gelişimimizde uzun vadeli kazançlar elde ederiz.
Linkedin’in kurucusu Reid Hoffman, potansiyel yatırımların yöneticilerini değerlendirirken, “sonsuz bir öğrenme eğrisi olan" yani sürekli ve hızlı öğrenen kişiler aradığını açıkladı. Microsoft CEO’su Satya Nadella, “Her şeyi öğrenen kişiler, her şeyi bilen kişilerden her zaman daha iyi iş çıkaracaklar" diyerek öğrenmenin önemini yineledi."
Öğrendiklerimizi unutup yeniden öğrenme zamanı.
Öğrendiklerine meydan oku.
SORAN, SORGULAYAN, SORGULATAN OL.
Sayısal devrim, iletişim devrimi, şirket devrimi ve teknolojik tekilliği tartışan çalışmalarıyla bilinen Amerikalı yazar ve fütürist Alvin Toffler diyor ki:
“ 21 yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyen, öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak... "