Bir Şaman’a sormuşlar :
Zehir nedir?
İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir. Bu, güç, tembellik, yiyecek, ego, hırs, kendini beğenmişlik, korku, öfke ya da herhangi bir şey olabilir.
Korku nedir?
Belirsizliği kabul etmemektir. Belirsizliği kabul edersek eğer, macera haline gelir.
Kıskançlık nedir?
Diğerlerinin iyiliğini kabul etmemektir. Eğer onların iyi durumlarını kabul edersek, ilham haline gelir.
Öfke nedir?
Kontrolümüzün dışında olan şeyleri kabul etmemektir. Kabul edersek, esneklik ve hoşgörüye ulaşır.
Nefret nedir?
İnsanları olduğu gibi kabul etmemektir. Eğer koşulsuzca kabul edersek, sevgiye dönüşür.
Ömrünü kuşları izleyerek geçirmiş Fransız kuş bilimci Philippe J.Dubois ve filozof Elise Rousseau, kuşların yaşamlarından ilham almış yirmi iki küçük hayat dersi ile evrimin tepesinde olduğunu düşünerek kendini “dünyanın efendisi" ilan eden bizi; önce kendimiz üzerine düşünmeye sonra da kanatlarımızı açmaya davet ettikleri, “Kuşların Felsefesi" adlı kitaplarında, insanoğluna kuşların dilini kullanarak seslenir:
“ Kuşların yaşamı, tıpkı bizim yaşamımız gibi, küçük ölümlerden ve yeniden doğuşlardan oluşan envaiçeşit olayla kaplıdır. Sözgelimi, tüy değiştirmek; daha güzellerini giyinmek için tüylerini dökmek, o noktaya ulaşmak için zorlu aşamalardan geçmek pahasına her yıl kendini yenilemeyi öğrenmek demektir biraz. Bir miktar saç ya da tüy kaybetsek de biz insanlar bu tüy dökme dönemlerini bilmeyiz. Halbuki bazen tüy değiştirmek bize de lazımdır. Yaşamın kimi kilit anlarında aşk acısı, yas, işini kaybetme, taşınma gibi, tüy yenilemek, elbise dolabını, saç kesimini ya da yaşam tarzını değiştirmek bizim de başvurduğumuz şeylerdir aslında. Ama pek nadir olur bu. Yeniden doğmak için insanın kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek. Kuş, sağlıkla parlayan yeni tüylere karşılık yıpranmış tüylerini dökerken böyle yapar. Bu onun için yaşamsaldır; tüyleri mükemmel durumda değilse uçamaz. Bizim için de böyledir. Tüy değiştiremememiz, geçmişten kopamamamız, çoğu kez ilerlememize ayak bağı olur.
Kuşlarda tüy değiştirme dönemi kırılgan bir dönemdir. Kimi zaman, bir süreliğine uçamazlar, bazı ördekler buna örnektir. O zaman eklips tüy döneminde oldukları söylenir. (Eklips tutulma: erkek kuşların tüylerinde üreme dönemi dışında meydana gelen değişimleri ifade eder. Tüyleri renk çeşitliliğini kaybeder, seyrekleşir ve özellikle ördekler geçici olarak uçmakta zorlanır.) Dökülen bazı asli tüylerin yeniden çıkmasını beklerken kuşun kendini biraz paranteze aldığı bu dönemi ifade etmek için ne hoş bir tabir. Kuş kırılgan olduğunu bilir, ölçülü hareket eder, hiçbir önemli işe girişmez. Sabreder. Tekrar bütün gücünü toplamak, tüm güzelliğine yeniden kavuşmak için yenilenmenin gerçekleşmesini bekler.
Bazen biz de öyle yapmalıyız. Bizi durmadan, hiç gevşemeden başarı göstermeye iten toplumda, hayatımızın kırılgan dönemlerinde “Şarj olmak", gücümüzü toplamak için kendimizi “Gölgede bırakmayı", gereken zamanı ayırmayı artık bilmiyoruz. Bir yas sürecindeyken, “Hayat devam ediyor", sözünü defalarca duymuşuzdur. Bir aşk acısından sonra, “Biri gider, biri gelir", dendiğini, yoldaşımız olan bir hayvanı kaybetmemizin ardından, “Sonuçta sadece bir hayvandı", lafını. Sanki geri çekilmeye, acı çekmeye tam hakkımız yokmuş gibi. Ama hayır, yas tuttuktan sonra hayat aynı şekilde devam etmez, edemez. Hayır, yitip giden aşk geri gelmez. Yaşam başka mutluluklar, başka karşılaşmalar getirir elbette ama kaybın derinliğini kabul etmemek de neyin nesi?
Artık kimse bize vakit tanımıyor, acının iyileşmesi için gereken uzun zamanı, zorunlu tüy değiştirme zamanını bahşetmiyor. Öyleyse yaşarken kanatları sık sık kırılan bizlerin uçmayı bilmemesinde şaşılacak ne var? Hele ki onları kendi kendimize kırıyorsak..."
Kimbilir belki de hayatımızın küçük ve büyük anlarında, tüy dökmeye ve tutulma dönemlerini yaşamaya izin verirsek, korkuyu maceraya, kıskançlığı ilhama, öfkeyi esneklik ve hoşgörüye, nefreti koşulsuz sevgiye dönüştürme fırsat veririz kendimize. O zaman daha güçlü, daha güzel geri döneriz yaşama. Kuşlar gibi hafif, dingin ve özgürce...
“Aşka uçma kanadın yanar" (Said Sirazi)
“Aşka uçmazsan kanatların neye yarar?" (Mevlana)
“Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?" (Yunus Emre)