“Bakmakla görmek arasındaki fark nedir?" diye sormuşlar Mevlana’ya...
Cevaplamış: “Senin baktığına herkes bakıyor; ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aralarındaki tek fark sensin..."
Çokça bilinen ama üzerinde az düşündüğümüz konulardan biridir bakmak ve görmek arasındaki fark... Bir ressamın bizim baktığımız yöne bakarak göremediklerimizi çizmesi, bir fotoğrafçının her gün baktığımız bir yerin sıra dışı bir görüntüsünü yakalaması bizi hep şaşırtır.
Eğlenceli çocuk tasvirleriyle meşhur Fransız Ressam Andre-Henri Dargelas’ın resimlerine de aynı şaşkınlık duygusuyla bakarken yakaladım kendimi. Bir anda resmin içine girmiş; o çocuklardan biri oluvermiştim sanki.
Sonra düşündüm ve kendime bir soru sordum.
“Şu anda ilköğretim de okuyan çocuklar, çocuk olma hallerini ne kadar deneyimliyor? Çocuk olma hallerini yaşayabilmelerine ebeveynleri tarafından ne kadar izin veriliyor?"
8.sınıfta okuyan ve LGS sınavına hazırlanan bir kızın annesi olarak bu soruyu çok kolay cevaplayabildiğimi söyleyebilirim.
Cevabım kısa ve net:
“Sınavı, hayallerini gerçekleştirme yolculuğunda kullanabileceği bir araç olarak görmesini sağlayan, yaşamını spor ve sanatla desteklemesine alan açan, her daim bir adım gerisinde onu izleyen, güvendiğini dile getiren ve her fırsatta onu kucaklayan bir anne olmak..."
Eczacılık üzerine eğitim alıp, Bilim Felsefesi, Eleştirel Düşünme ve Bilgi Teorisi konusunda kendini yetiştiren ve eserler veren Anooshirvan Miandji; bir kaktüsün varoluş hikayesini bir çocuğun yaşam öyküsü ile bağlantılandırarak ikisi arasında kurduğu bağı anlatır.
“Meksika’da Agave Kaktüsü adında çölde yetişen bir kaktüs vardır. Bu kaktüs tekilanın hammaddesi olduğu gibi, yapraklarında bulunan Sisal denen ipeksi bir iplik, ipekten daha pahalı bir kumaşın yapımında kullanılır.
Bir gün bir işadamı bu kaktüslere yatırım yapmaya karar verir. Büyük bir fabrika kurar, büyükçe ve verimli bir tarlada kaktüsleri yetiştirmeye başlar. Kaktüsleri orada daha büyük ve daha bol yapraklı yetiştirmek için de her türlü fedakarlığı yapar. Kaktüsleri bol vitaminler ve zenginleştirilmiş gübrelerle besler. Çabaları sonuç verir, daha iri ve yaprakları daha büyük bitkiler elde eder. Sıra yaprakların içindeki iplikleri toplamaya geldiğinde, ilginç bir durumla karşılaşır. Hemen hemen tüm kaktüslerde bu iplikler kaybolmuştur.
Buna bir türlü anlam veremez ve işadamı büyük bir zararla fabrikayı kapatmak zorunda kalır. Ama olayın sebebini öğrenmek ister ve sorunun peşini bırakmaz. Sonuçta Amerikalı bir bitki biyoloğu ile anlaşır.
Bitki biyoloğu çöle gider, bu tür kaktüslerden birinin yanında çadır kurar ve bir-iki ay kaktüsü gözlemler, inceler ve sonuçta bir rapor yazar.
Raporda şu ifade yer alır;
“...bu ipliklerin ortaya çıkma sebebi çölün çetin ve zor koşullarıdır. Siz bu kaktüsü rahat bir ortama yerleştirmekle onu bu yeteneğinden mahrum bırakmışsınızdır..."
Çocuğumuza iyilik yaptığımızı düşünerek yarattığımız konfor alanı, kendi başına sorunlarının üstesinden gelirken aldığı yaralardan çok daha büyük kötülük etkisi yapar.
Yeni nesillere daha yaşanır bir dünya bırakmak ve daha sağlıklı büyümelerini güvence altına almak için, biraz ön yargılarımızdan kurtulup olanı olduğu gibi görebildiğimiz, “olması gerekiyor" demek yerine “olanı olduğu haliyle kabul ediyorum" diyebildiğimiz bir dünya diliyorum.
“Başarı & Hedef odaklı" olmak yerine “Deneyim odaklı" olmayı tercih ediyorum.
“ Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bırakırsanız sorun kendiliğinden çözülecek aslında..." - AZİZ NESİN