Washington Post’da yayınlanan bir habere göre, araştırmacılar tarafından yapılan bir deney, dürüstlük ve zeka arasındaki bağı ortaya koydu. Araştırma şöyle:
Kapalı bir kabine alınan kişilerden, tek başlarınayken zar atmaları ve dışarı çıkınca zarın sonucunu söylemeleri istendi. Zar atan kişilere, zarın üzerinde yazan sayı kadar para verileceği söylendi. 1 atanlara 2.5 dolar verilirken, 2 atanlara 5, 6 atanlara ise 15 dolar verilecekti.
Deneye katılanlar böylece zarın sonucuyla ilgili yalan söylemeye teşvik edilirken, böylesi bir durumda kimin yalan söyleyeceği tespit edilmeye çalışıldı.
Çıkan sonuçlara göre, zeki insanlar doğru sonucu söylemeye daha meyilli olurken, dürüstlüğün ekonomik duruma, kişilerin çalışıp çalışmamasına, dindar olup olmamalarına bağlı olmadığı görüldü.
Kişilerin kendi dürüstlüklerine dair söyledikleri şeylerin de önemli olmadığı belirtilirken, kadınlar ve erkekler arasında da dürüstlük farkı olmadığı aktarıldı.
Düşük zekalıların yalan söylemeye daha meyilli olduklarını belirten araştırmacılar, zeki insanların daha şüpheci olmaları sebebiyle yalan söylememeyi tercih ediyor olabileceğini öne sürdü.
Bilim felsefesi, Eleştirel Düşünme ve Bilgi Teorisi üzerine eğitim almış, halen TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Yapay Zeka Mühendisliği’nde Eleştirel Düşünme dersleri veren İran Azeri Türkü olan Dr.Anooshirvan Miandji, bu deneye yönelik yaptığı detaylı analizi “Ahlak ve Zeka İlişkisi Üzerine" adlı makalesinde paylaşıyor:
“ Zeki insan, ahlak dışı bir etkinlik yaptığında eninde sonunda bunun bedelini ödeyeceğini biliyor, bedelini ödemezse bile vicdanının peşini bırakmayacağını ve sonunda astarın yüzünden pahalı geleceğini tahmin ediyor. Zeki insanlar bir olaya girmeden, nasıl yan etkileri olabileceğini, nasıl sonuçlar verebileceğini düşünebilecek öngörüye sahiptirler. Zeka seviyesi düşük insanlar ise, öngörüde bulunamıyor, kendine güveniyor (cahil cesareti) ve köylü kurnazlığına başvurarak, kazanacağını düşünüyor. Ancak zeki olmadığı için bir veya birden fazla parametreyi gözden kaçırıyor ve yakayı ele veriyor.
Biz toplum olarak “zeki" kelimesini doğru kullanmıyoruz, kendi çıkarları için başkalarını kullanan veya ihtiraslı insanları zeki ve başarılı olarak tanımlıyoruz ama bu doğru değil bunlar aslında “hayduttur".
Bakın bir gün Alman profesörle yemekte konuşuyoruz. Bana dedi ki:
“ Sevgili Dostum, sizin iş adamları ile bizim iş adamları arasında şöyle bir ayrım var;
Siz de 10 kişi işe atılırken ertesi gün zengin olmak için uğraşır, 9’u batar ama 1’i başarır, borçta olan/hapsi boylayan o 9’u gözünüz görmez ama başaran o 1’i övüp durursunuz.
Biz de ise 10 kişi işe atılırken 10 sene sonra başarılı olmak için plan yapar, ve 10 sene sonra 9’u başarırken 1’i başarısız olur ki siz ya görmezsiniz ( o kadar bekleyip görecek kadar sabırlı değilsiniz) ya da başarısız olan 1 kişiye odaklanırsınız."
Bilim, en büyük ahlaktır. Çünkü bir şeyi ölçerken olduğu gibi yazmalısın, o sayıyı tahrif ederken gerçek ile bağını kesmiş bulunursun ve bilgi ile ilişkin kalmamış olur ki bunun ciddi sonuçları var. Akademi de ve meslek hayatımda sayılarla oynayan çok kişi gördüm, her düzeyde, sizi temin ederim başarısızlıklarını görecek kadar şanslıydım. Hiç biri iflah olmadı. Hakikati kimse tahrif edemez ama kendi zihin algısını tahrif eder ki bu da “gündüz gözlerini kapatıp gecedir demek" kadar anlamsızdır.
Siz evreni ne sandınız, düzmece mi? 1.7 milyar km ötede Satürn’e uydu göndermeyi oyun mu sandınız? Onu oraya gönderen matematikçiler ve bilim insanları (NASA) bilin ki evreni olduğu gibi görmek, ölçmek ve uygulamak için, zekalarının son sınırını zorlamaktadırlar. Önce bilgi ile ilişkimizi düzeltmeliyiz. Yoksa bilgi bize uğramaz.
Çünkü:
“ Belirsizlik, bilgisizliğin diğer halidir.""
Etkisi halen süren ve tüm insanlığın değişim & dönüşüm yolculuğunda bir dönüm noktası olarak nitelendirilebilecek Pandemi süreci, yarattığı belirsiz, değişken ve karmaşık bir süreç ile dünyayı peşinden koşturuyor.
Peki bu süreçte siz kendinizi nerede konumlamayı tercih ediyorsunuz?
Bilinmeze doğru yol alabilme kapasitemizi geliştirdiğimiz, kaos’un içinde düzeni açtığımız, sevgi ile dönüştürdüğümüz ve problem çözme & uzlaşma becerilerini geliştirdiğimiz bir Yeni’yi kucaklamaya ne kadar hazırız?