Sıradanlığın İlkelliğinden Dahiliğin Ötesine...

Sıradanlığın İlkelliğinden Dahiliğin Ötesine...

Bir şeyleri yapmak için bizi motive eden, ona verdiğimiz değer ve anlamdır. Kendi değerimizi bulmak ve potansiyelimizi ortaya çıkarmak ise,  bizi harekete geçiren en değerli hazinedir.

 

İnsanoğlu içindeki mucizevi gücü keşfettiği, potansiyelini açığa çıkardığı ve aslında buna ulaşmanın çok kolay olduğunu farkettiği anda çağın en önemli buluşunu gerçekleştirmiş olacaktır. Hepimiz içimizdeki gücü arıyoruz, bizi neyin harekete geçirdiğini merak ediyor, neyin motive ettiğini bulmak için bir çok yollar deniyoruz. 

 

Bir süredir mutluluğu gerçekten hisseden insanların neyi paylaştıklarını gözlemliyorum. Bu gözlemlerim sırasında çok ilginç şeyler farkediyorum. Örneğin mutluluktan korktuğumuzu görüyorum. Mutlu olmamıza izin verirsek, bir şeyin gelip onu bizden almasından ve acı, travma ve kayıp tarafından beklenmedik bir şekilde yumruk yemekten çok korkuyoruz. O yüzden de aslında güzel şeylerin ortasında trajedinin provasını yapıyoruz. Olağanüstü anları yakalamaya odaklanıp basit olanları gözden kaçırıyoruz. Ve ancak sıradan olarak nitelendirdiğimiz şeyler elimizden alındığında değerini anlıyoruz.

 

Sadeliğin ve basitliğin en yüksek gelişmişlik düzeyi olduğunu dile getiren Leonardo Da Vinci’nin eserlerindeki her detay da aslında, hayata, dünyaya, evrene ve doğaya ait çok temel noktaları dikkate alır ve basitliğin ardındaki olağanüstülüğü muhteşem bir şekilde tüm insanlığa yansıtır. 

 

550 yıl önce yaptığı Mona Lisa tablosu, halen binlerce insan tarafından ziyaret edilen dünyanın en değerli sanat eserlerinden biridir.

 

Bazıları tabloya bakar ve “Sadece bir kadın işte" der. Bazıları da; resmin sadece bir kadın resmi değil, bir sanat olduğunu düşünür. Çünkü Mona Lisa, farklı farklı stüdyolara taşınıp ince ayrıntılar düşünülerek, 16 yılda tamamlanan, altın oran kullanılarak yapılan ve 550 yılda 2 kere çalınıp, bir kere asit ile tahrip edilen bir resimdir.

 

Leonardo Da Vinci’nin, evrensel düşünme sistemini 7 temel başlık altında özetleyebiliriz ;

 

1.  Yoğun bir merak ve açık zihinle sürekli öğrenme isteği

2. Güçlükleri fırsata dönüştürme ve özgün düşünce geliştirme kapasitesi

3.  Zihinde canlandırma, imgeleme yeteneğinin geliştirilmesi

4.  Belirsizliğe karşı tolerans geliştirme, zihni açık bırakabilme

5.  Detayları hayal gücü ile anlamlandırma

6.  Beden - Zihin koordinasyonunu dengeleyebilme (her iki elini de kullanabilme)

7.  Yaşamı bir sistem olarak değerlendirme anlayışı (her şeyin, her şey ile ilişkisi olduğunu anlayabilme)

 

Carmina Burana dünya çapında bilinen en ünlü oratoryolardan biridir. Çok geniş bir orkestra, büyük bir koro, çocuk korosu ve solist olarak soprano, tenor ve baritonları içerir ve 25 bölümden oluşur. Bu kadar ünlü ve duyduğumuz anda hemen adını söyleyebildiğimiz bu eserin temelinde sadece 4 nota vardır. 4 nota o kadar muhteşem bir ses çeşitliliğinde dile getirilir ki sanki biz eserin sayfalar dolusu notalardan oluştuğunu sanırız.

 

Acaba Carmina Burana’nın bu denli benimsenmesi, akılda kalması ve yaygınlaşmasının temelinde ne yatıyor?

 

Bu sorunun yanıtını, eserin bestecisi Carl Orff’un “ritm" kavramına verdiği önemde bulmak mümkün. 1895-1982 yılları arasında yaşayan Alman besteci Carl Orff, çocuklara müzik öğretmenin, yetişkinlere de sevdirmenin önce “ritm" sonra da “ezgi" den geçtiğini saptamış, bu doğrultuda vurmalı çalgılara dayalı bir müzik eğitim sistemi geliştirmiştir. “Ritm, hareket ve doğaçlamanın, özgür ve içgüdüsel yaklaşım ile varoluşu" başlıca ilkesi olmuştur.

 

Carmina Burana, kimilerince “ilkel" olarak nitelendirilse de, hem müziksel hem de dilsel anlamda ritm anlayışı çok güçlü bir yapıt olarak, insanın doğasından gelen beğeniye yanıt vermektedir. Eski çağların müziğini, ritm temelinde günümüz müziğiyle birleştiren Carl Orff, Carmina Burana’da orkestrayı sadece insan sesini desteklemek amacıyla kullanmıştır.

 

Hepimiz sahip olduklarımızız. Görülmeye izin vermeyi çok istiyoruz. Sıradanlığımızı gönlümüzden geçtiği gibi yaşamayı hayal ediyoruz. O zaman sahip olduklarımıza minnettar olduğumuzu dile getirdiğimiz anları gözümüzün önünde canlandırabilir ve beynimize, hayatımızın her anında hatırlatma emrini verebiliriz.

 

Tıpkı Leonardo Da Vinci ve Carl Orff gibi...

 

“ Çizdiğim her resim kendi yaşamıma sorduğum bir soruydu."

                                                                               

                                                                                 Leonardo Da Vinci




Sosyal Medyada Paylaş



Siz Hala Profesyonel Destek Almıyor musunuz?

Size Nasıl Yardımcı olabilirim?

" Değişimin sırrı, tüm enerjini eskiyle savaşmak yerine yeniyi yaratmak için odaklanmandır." -Socrates

Hadi bu sırrı birlikte keşfedelim...

İLETİŞİM

Hayallere doğru bir yolculuğa çıkmaya var mısınız?